Ekonomide Fahiş Fiyatlar: Türleri, Sebepleri ve Çözüm Önerileri

29 Nis    Uncategorized

Ekonomide Fahiş Fiyatlar: Türleri, Sebepleri ve Çözüm Önerileri

Prof. Dr. Mehmet Hasan Eken

Bir ekonomide fahiş fiyat olur mu? Buna net ve kesin cevap vereyim. Evet olur. Hem de alası olur. Hem düşük DÜŞÜK FAHİŞ fiyat olur, hem de YÜKSEK FAHİŞ fiyat olur. Nasıl mı? Gelin beraber bakalım.

Bir ekonomide alınıp satılabilecek mal ya da hizmet gibi her şeyin fiyatı arz ve talep tarafından belirlenir. Piyasacı ekonomistlere göre eğer bir ekonomide fiyat oluşum mekanizmasına müdahale edilmezse bütün mal ve hizmetlerin fiyatı olması gereken fiyatta yani dengede olacaktır. Bu dengeyi sağlayan ise Adam Smith’e göre “tanrının eli” ya da diğer bir deyişle her bireyin kendi çıkarı peşinde koşmasıdır.

Tabii bu “çıkar peşinde koşma” eylemi ahlak sınırları içerisinde olduğu sürece kabul edilebilir. Burada AHLAKLI KAPİTALİZM mümkün mü sorusu hemen akla geliyor. Ancak ahlak sınırlarının dışına çıkılarak şahsi çıkarın peşinde koşmak hala “tanrının eli” olarak kabul edilebilir mi? Bence buna yani AHLAKSIZ KAPİTALİZME Adam Smith de hayır derdi. Bence de “tanrının eli” ya da kişisel menfaat peşinde koşma eylemi ahlak ve/veya yasa sınırları içerisinde kaldığı sürece, bu şekilde oluşan denge fiyatları kabul edilebilir.

Pekiyi, piyasada oluşan fiyatlara neye göre oluşuyor? Elbette arz ve talebe göre oluşuyor. O zaman fahiş fiyatlar nasıl oluşuyor? Fahiş fiyatlar arz ve/veya talebin veya doğrudan doğruya fiyatın manipüle edilmesiyle oluşuyor. Fahiş fiyat örneklerine, sebeplerine ve ekonomide meydana getirdiği etkilere aşağıda örneklerle değinelim.

İlk olarak yüksek fahiş fiyat örneklerine bakalım.

Türkiye’de YÜKSEK FAHİŞ FİYAT ile işlem gören motorlu araç, alkollü ürün vs. çok sayıda ürün vardır. İlk olarak alkollü içecek fiyatlarına bakalım. Türkiye’de alkollü içecekler fahiş denilebilecek fiyatlardan alınıp satılmaktadır. Bu fahiş fiyatın sebebi ise ne üretici ne de tüketicilerdir. Sebep bu içeceklerin üzerine aşırı vergi uygulayan hükümettir.1000 liralık bir şişe içkinin vergisiz fiyatı 354 lira iken 646 vergi eklenerek fiyat doğrudan müdahale ile yükseltilmektedir. Burada fahiş fiyatın sebebi ürün fiyatını aşırı vergilerle yükselten hükümettir. Elbette, alkollü içeceklerin tüketiminin caydırılması için yüksek vergi uygulaması savunulabilecektir.

Doğrudan fiyatın manipüle edilmesinin ekonomik etkilerine bir kaç açıdan bakmakta fayda vardır. İlk olarak aşırı vergi ile ürün fiyatları yükseltilen sektörde bir daralma olacağı beklenebilir. Ancak uygulamada böyle bir azalma pek görülmemekte. Tersine, böyle bir ekonomide sektör kayıt dışına kayabilmektedir. Şöyle ki aşırı yüksek fiyatların cazibesine kapılan bazı “girişimciler” sahte içki üretip veya kaçakçılık yoluyla piyasaya ürün arz ederek büyük karlar elde edebilmekte ve ürün üzerindeki vergiye ek olarak gelir vergisi de ödemezler. Dolayısıyla hükümetin beklediği içki tüketimini azaltma amacı gerçekleşmeyeceği gibi hedeflediği yüksek vergiyi de alması da tehlikeye girmiş olacaktır. Dolayısıyla fahiş vergilerin sebep olduğu fahiş fiyatlar sadece kayıt dışılığı teşvik edecektir.

Öte yandan stokçular arzı manipüle ederek bir ürünün fiyatının aşırı yükselmesine sebep olabilmektedirler. Bu şekilde oluşan fahiş fiyatlar en fazla savaş zamanlarında rastlanmaktadır. Türkiye’de gerek İkinci Dünya Savaşı zamanındaki kıtlık ve gerekse Kıbrıs Barış Harekatı zamanında uygulanan ambargo nedeniyle gıda fiyatları aşırı düzeylere çıkmıştır. Bu zamanlarda gıda tüketimi normal fiyatlarla karnelere bağlanırken “karaborsa” olarak tabir edilen piyasalarda fahiş fiyatlara gıda fiyatları alınıp satılmaktaydı.

Savaş zamanı dışında arzın manipüle edilmesi nadiren görülebilmektedir. Tahıl ürünlerine bakarsak hasat zamanı fiyatı düşen tahıl ürünleri stoklanarak gelecekte daha iyi fiyata satılabilmektedir. Ancak bu süreç manipülasyondan ziyade ürün arzının yılın diğer aylarına da sağlıklı bir şekilde dağılmasını sağlamaya dönük legal ve ekonomik bir sektördür. Lisanslı depoculuk sektörü zaten bu amaç için vardır.

Öte yandan, özellikle tahıl sektöründe hükümet de zaman zaman ithalat ile arz üzerinde etkide bulunmakta ve tahıl ürünlerinin fiyatlarını baskı altına alabilmektedir. Bu uygulama ile özellikle hasat zamanı ithalatın artırılması yoluyla çiftçilerin ellerindeki ürünlerin düşük fiyata satılmasına neden olunmaktadır. Bu ise depolarda daha fazla ürünün stoklanmasına sebep olmaktadır.

Kuşkusuz monopol bir piyasada (havayolu piyasası gibi) satıcı arzı istediği şekilde manipüle ederek fahiş yüksek fiyata sebep olurken, monopson bir piyasada (fındık piyasası gibi) da alıcı talebi manipüle ederek fahiş düşük fiyata sebep olabilmektedir. Elbette, hükümet tarafından ahlak sınırları içerisinde rekabetin işlediği bir piyasanın önü açılarak bu tür manipülasyonların önüne geçilebilir. Geçilemiyorsa sebep hükümettir.

Şimdi de düşük fahiş fiyatlara bakalım.

Türkiye’de DÜŞÜK FAHİŞ FİYAT günümüzde emek piyasasında görülmektedir. Günümüzde, Türkiye’de çalışan kesimin %60’tan fazlası asgari ücretle çalışmak zorunda kalmıştır. Bunun iktisadi, siyasi, demografik ve sosyal bir çok nedeni vardır. Bu yazıda bu nedenlere değinilmeyecektir. Öte yandan asgari ücretin açlık sınırının altında belirlenmiş olması ve yüksek enflasyona rağmen yılda sadece bir kere belirlenmesi emeğin fiyatını FAHİŞ DÜŞÜK düzeyde tutmaktadır. Bu tamamen hükümetin sosyo-ekonomik ve politik tercihlerinin eseridir.

Bu uygulamanın ekonomiye etkilerine baktığımızda karşımıza şu çıkmaktadır. Nitelikli işgücüne sahip vatandaşlar ülkemizi terk ederken yerlerine niteliksiz ya da daha düşük nitelikli kişiler istihdam edilmektedir. Yani fahiş düşük emek fiyatı Türkiye’nin nitelikli vatandaşlarını kaybetmesine neden olmaktadır. Ülkemizi terk etmeyen vatandaşlarımızın bazıları ise bu fahiş düşük fiyat karşılığı bir işe girmemeyi tercih etmektedirler. Her iki şekilde de nitelikli insanlar ekonomiden ve üretimden dışlanmış olmaktadır.

Öte yandan bu fahiş düşük fiyat ile emek kiralamak isteyen üreticiler de bu nitelikli çalışan bulamamakta ve yatırım ve üretim süreci bundan olumsuz bir şekilde etkilenmektedir. Tanıdığım pek çok sanayici, turizmci, çiftçi çalıştıracak nitelikli eleman bulamamaktan şikayet etmektedirler. Elbette kendilerine daha iyi ücret ödemelerini tavsiye ettim. Ancak uygulanan ekonomi ve ithalat politikaları nedeniyle bunu riskli bulduklarını söylediler.

Doğa ise sahipsizdir. Bu nedenle düşük fahiş bedellerle talan edilmesi sadece Türkiye’nin değil, bütün ülkelerin sorunudur. Bu konuyla ilgili ayrıca bir makale yazmakta fayda vardır.

Bir de döviz ve faiz piyasası ile enflasyona bakalım.

Döviz fiyatı fahiş olur mu? Elbette olur. Olduğunda da ekonominin bütün dengelerini bozar. En nihayetinde fiat (karşılıksız) para olan $, £, € ve TL de birer emtiadır. Değerlerini uzun vadede ülkelerinin ekonomik, siyasi ve askeri gücünden alır. Kısa vadede ise ödedikleri faiz değerlerini kısa süreli de olsa etkileyebilmektedir. Ancak bu etki geçicidir.

Türkiye’de Nisan 2016’da 1 $ 3,2 TL iken günümüzde 1 $ 32 TL fiyat ile işlem görmektedir. Yani $ kuru 8 senede 10 kat artmış. Elbette bunun en büyük nedeni AKP hükümetinin hatalı ekonomi politikalarıdır. Aynı dönemde enflasyon yani ortalama mal ve hizmet fiyatları da %6.7’den %69’a yükselmiş, yani o da 10 kat artmıştır.

Türkiye’de genelde döviz kuru, özelde de $ kuru sürekli artmaktadır. Bunun sebebi ekonomik, siyasi ve askeri olarak Türkiye’nin diğer ülkelere göre zayıf olmasıdır. Sürekli artan döviz kurunu kontrol edemediğinizde bunun sonucu olarak enflasyon artmaktadır.

Buradan hareketle, Türkiye’de zaman zaman döviz kuru yani döviz fiyatı baskılanarak ekonomi yönetilmeye çalışılmaktadır. Mesela 2001 yılında IMF desteğiyle uygulamaya konulan “Yüksek Faiz Düşük Kur” politikasıyla döviz kuru FAHİŞ DÜŞÜK seviyede tutulmaya çalışılmıştır. Bu sayede TCMB rezerv biriktirebilmiş, enflasyon tek haneye indirilebilmiş ve ekonominin büyümesi sağlanabilmişti. Negatif tarafta ise üretim kırılgan, kalitesiz ve dışa bağımlı hale getirildi. Ancak bütün bu kazanımlar AKP hükümetleri tarafından “yerel kaynaklara dayalı üretim” artışı ile sürdürülebilir hale getirilemedi. Hatta AKP hükümetleri ödedikleri aşırı yüksek faiz ile (bazı zamanlarda $ bazında %50’yi de aşan bir yüksek faiz) bu durumu sürdürebileceği yanılgısına düşmüşlerdir. Bu konuda yapılan eleştirileri de bütün AKP hükümetleri adeta Dunning-Kruger Sendromuna yakalanmışçasına alaycı bir şekilde reddetmişlerdir.

Neticede döviz kurunu FAHİŞ DÜŞÜK seviyede tutmanın sürdürülebilir olmadığı kurun 2016 yılına göre 10 kat ve 2003 yılına göre de neredeyse 30 kat artmasıyla görülmüş oldu.

Günümüzde Türkiye’de FAHİŞ olarak yüksek olan en önemli parametre ENFLASYON parametresidir. Bunun sebebi de AKP hükümetidir. Yüksek enflasyon demek yüksek döviz kuru, yüksek hayat pahalılığı, mutsuzluk ve umutsuzluk demektir.

FAHİŞ YÜKSEK ENFLASYONU düşürmek için AKP hükümeti faiz oranlarını FAHİŞ YÜKSEK seviyeye çıkarmak zorunda kaldı. Daha da artıracak. Faiz oranının FAHİŞ YÜKSEK seviyeye çıkarılması demek döviz kurunun FAHİŞ DÜŞÜK seviyeye indirilmesi demektir. Bu da 2001 yılında uygulanan programın yeniden uygulanması demektir.

Ancak FAHİŞ YÜKSEK faiz ve FAHİŞ DÜŞÜK döviz kuru ile FAHİŞ YÜKSEK enflasyonu düşürmek geçici bir başarıdır. Sürdürülebilir başarı ise Türkiye’nin üretim ülkesine dönüştürülerek güçlü ekonomiye; hukukun üstünlüğü, güçler ayrılığı ve iç barış tesis edilerek demokrasiye ve yüksek siyasi güce sahip olması sağlanarak mümkün olacaktır.

Çözüm Önerileri:

Bütün FAHİŞ FİYATLARIN sebebi uygulanan ekonomi politikalarıdır. Bu nedenle ben de sadece bir tane çözüm önerisinde bulunacağım. O da uygulanan bütün ekonomi politikalarının akla, ahlaka ve adalete uygun hale getirilmesidir.

29 Nisan 2024

Prof. Dr. Mehmet Hasan Eken