Katılım Bankacılığının Faizsiz İlke ve Standartlara Uyumu ve Danışma Kurulu Düzenlemeleri Üzerine Teknik Not

14 Mar    Uzman Görüşü

Katılım Bankacılığının Faizsiz İlke ve Standartlara Uyumu ve Danışma Kurulu Düzenlemeleri Üzerine Teknik Not

Prof. Dr. H. Şaduman Okumuş

1970’li yıllarda ortaya çıkan modern İslami finans, 1990’lu yıllarda uluslararası piyasalarda kabul görmeye başlamıştır.  2007-08 Global Finans Krizi sonrasında, özellikle İslami borçlanma enstrümanları (Sukuk), hisse senedi indeksleri, yatırım ortaklıkları ve varlık yönetimi gibi finansal enstrümanlarla global finans sisteminin bir parçası olmayı başarmıştır. Faiz (riba) içermeyen, bir varlığa dayalı (yasaklanan emtia ve faaliyetler hariç), aşırı belirsizlik ve bahis içermeyen İslami Prensiplerle uyumlu finansal faaliyetler global düzeyde 2.7 trilyon USD’lık bir varlık değerine ulaşmıştır.

Türkiye’de İslami finans veya bankacılık  faaliyetleri 1980’li yılların ortalarında “faizsiz finans ve bankacılık” olarak Özel Finans Kurumları (ÖFK) ile başlamıştır. O dönemde; faizsiz finansman faaliyetlerinin “din” veya “ihtiyaç” temelli bir güdü ile değil, dönemin iktidarı tarafından daha ziyade politik bir strateji olarak Türk finans sistemine dahil edildiği iddia edilmektedir (Okumuş, 2015:41).  2005 yılında ÖFK, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’na tabi olarak “katılım bankası” statüsüne dönüştüler ve o günden bu güne  “dual bankacılık sistemi” içerisinde Türkiye’de faaliyetlerini sürdürmektedirler. 2021 itibariyle; sektörde faaliyet gösteren 6 katılım bankasının varlık toplamı, bankacılık sektörünün yaklaşık % 7,5’unu temsil etmektedir.

Seküler bir Müslüman ülke olan Türkiye’nin faizsiz finans sektörünün geliştirilmesine bugün devlet olarak  bir irade koyduğu bugün bir gerçektir. İstanbul Finans Merkezi projesinin iki temel ayağından biri olarak tanımlanan katılım finansının 2025 yılına kadar toplam bankacılık sektörü içerisindeki payının %15’ler seviyesine çıkarılması hedeflenmektedir Öte yandan; katılım bankacılığının dayandığı temel prensiplere ilişkin sübjektivite giderek artmakta ve katılım bankalarına yönelik eleştiriler ve/veya tereddütler de bundan payını almaktadır. Bu eleştirilerin başında, özellikle 2002 yılı sonrasında katılım bankalarının geleneksel bankalara bir alternatif olarak değil daha ziyade kendilerini rakip konumuna yerleştirmeleri gelmektedir. Diğer bir eleştiri ise, zaman içerisinde katılım bankacılığının uzun dönemli ve riskli olan Mudarabaha’ya (ortaklık) değil, daha az riskli ve girişimciliği doğrudan desteklemeyen Murabaha’ya (al-sat + ) dayalı ürünlerden ibaret bir ürün ve hizmet yelpazesinden oluşan bir yapıya dönüşmesidir.  Gelinen nokta itibariyle; katılım bankaları Türkiye’de İslami prensiplerle uyumlu bankacılık faaliyetleri yürütmektedirler ancak  nihai varoluş amaçları olan  “insanın ve toplumun refahına” hizmet  etme fonksiyonu yerine getirmede ne derece başarılı oldukları tartışma konusudur.

Türkiye’de faizsiz bankacılık ürün ve hizmetleri neredeyse 40 yıldır piyasalarda şimdilerin katılım bankaları tarafından müşterilere sunulmaktadır. 1985’den bu yana sektör, geleneksel bankacılık sektöründe olduğu gibi çeşitli  düzenlemeler geçirmiştir. Ancak, 2018 sonrasında geleneksel bankacılık düzenlemelerinden ayrışan faizsiz bankacılığa özgü yasal düzenlemeler yapılmaya başlanmıştır. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından, 14.09.2019 tarihinde “Faizsiz Bankacılık İlke ve Standartlarına Uyuma İlişkin Tebliğ” ilk kez yayınlamıştır. Bu düzenleme, katılım bankalarının  (müşterilerine finansman sağlayan kalkınma ve yatırım bankaları da dahil) faizsiz bankacılık ilke ve standartlarına uygun şekilde faaliyet göstermeleri için oluşturmaları gereken yapı ve süreçlere ilişkin usul ve esasları belirlemiştir. İslami finans kuruluşları için uluslararası bir organizasyon olan AAOIFI (Accounting and Auditing Organisation for Islamic Financial Institutions) tarafından geliştirilen İslami finansa ilişkin kavramsal çerçeve, faizsiz finansman muhasebe rehberi, ürünlerin muhasebeleştirilmesine ilişkin 35 adet standart yine ülkemizde 2018’de yayınlanmıştır. Ancak, Türkiye, uluslararası kabul gören AAOIFI düzenlemelerini zorunlu olarak uygulayan ülkeler arasında yer almamakta, isteğe bağlılık ve rehberlik esasını benimseyen ülkeler arasında bulunmaktadır. İlaveten, Kamu Gözetimi Kurumu (KGK) 19.12.2019 tarih ve 30978 sayılı R.G’de “Faizsiz Finans Denetim Standartlarına İlişkin” kararını yayınlanmıştır. KGK tarafından hazırlanan 1 adet “Etik Kurallar” ile 5 adet “Faizsiz Finans Denetim Standardı” 2018 yılına yayınlanmıştır. Sadece “FFDS 6 Fıkhi Denetim” 1 Ocak 2021 ve sonrasında yürütülen bağımsız denetimlerde geçerli olmak üzere diğer 5 standart ise; 1 Ocak 2020 ve sonrası yürütülen bağımsız denetimlerde ihtiyari olarak uygulanacaktır

Şekil I: Katılım Bankacılık Sektörünün Faizsiz Bankacılık İlke ve Standartlarına Uyumlu Yönetimsel Yapısı

Yazar tarafından kaynak da belirtilen düzenlemeler doğrultusunda oluşturulmuştur.

Kaynak: “Faizsiz Bankacılık İlke ve Standartlarına Uyuma İlişkin Tebliğ”, BDDK. “Danışma Kurulunun Oluşumu, Görev, Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Tebliğ”, TKBB. “Danışma Kurulunun Çalışma Usul ve Esasları Hakkında İç Yönerge”, TKBB. “Bankacılık Etik İlkeleri”, TKBB; Faizsiz Finansman ve Muhasebe Standartları, 2021 https://www.kgk.gov.tr;

Bahsi edilen bu düzenlemelerden en dikkat çekici ve bir o kadar da önemli olan ve bu yazıda konu edilen “Danışma Kurulu” ve “Danışma Komitesi” oluşumu ile ilgili olan düzenlemelerdir. Katılım bankaları nezdinde katılım bankacılığı faaliyetlerinin meslek ilke ve standartlarına uygun olarak yerine getirilmesini sağlamak üzere merkezi nitelikte bir “Danışma Kurulu” oluşturulmuş, bankalar özelinde de bu görev bankanın yönetim kuruluna bağlı olarak faaliyet gösteren “Danışma Komitesi’ne verilmiştir.  İlgili düzenlemeler temel alınarak, katılım bankacılığı sektörünün faizsiz bankacılık ilke ve standartlarına uyumlu yönetimsel işleyişi  Şekil I’de görülmektedir. Diğer bir ifadeyle; katılım bankalarının ürün ve hizmetlerinin İslami prensiplere uyumlu olup olmadığına ilişkin kararlar bu Kurul tarafından   alınacak; uluslararası İslami finans literatürüne göre ifade etmek gerekirse; “Şer’i Danışma Kurulu” olarak görev yapacaktır.

Şekil I’de görüleceği üzere, organik ilişki kaynaklı hiyerarşik yapı, merkezi “Danışma Kurulu”nun tarafsız ve özgür olabilme kabiliyetine aşağıda belirtilen hususlar nedeniyle gölge düşürebilecek bir yapıdadır:

  1. Altı katılım bankasının genel müdürlerinden oluşan TKBB Yönetim Kurulu’nun, “Danışma Kurulu” üyelerini görevlendirmesi ve mali/sosyal haklarının belirlemesi.
  2. “Danışma Kurulu” gündeminin  bir başka kurum tarafından belirlenmesi.
  3. “Danışma Kurulu” tarafından alınan kararların, sektörün yöneticilerini temsil eden bir başka kuruma (TKBB) incelenmek üzere sunulması, sonrasında sadece olumsuz görüş verilmeyen kararların  taraflara tebliğ edilmesi.
  4. Merkezi karar alma olarak tanımlanan “Danışma Kurulu” kararlarının katılım bankaları için bağlayıcı nitelikte olmaması, dolayısıyla da bir yaptırım ve yaptırımın yerine getirilmemesi durumunda da bir müeyyide içermemesi de bu hususa ne kadar ihtiyari yaklaşıldığını göstermesi bakımından önemlidir.

Öncelikli olarak şu hususu belirtmekte fayda vardır. Bu  kurulların mutlaka tarafsız, özgür ve hiçbir baskı hissetmeksizin faaliyetlerini sürdürmeleri İslami finansın düzenleyici kuruluşlar olan AAOIFI ve IFSB standart/düzenlemelerinde açık ve net olarak belirlenmiştir.  Global İslami finans ve bankacılık sektörünün önde giden bir çok ülkesinde de;  “Şer’i Danışma Kurulu (Shariah Board)” örneğin; Bank Negara Malaysia ve Central Bank of Bahrain gibi  ülkenin merkez bankalarının çatısı altında yer alan yasal düzenleyici mekanizmalardır. Halbuki ülkemizde, faizsiz bankacılığa ilişkin düzenlemelerde “merkezi” olarak tanımlanan  “Danışma Kurulu” bir meslek birliği olan tanımlanan Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKBB) çatısı altında düzenlenmiştir. Bu düzenlemelere göre ilk olarak cevaplanması gereken “Danışma Kurulu üyeleri ne ölçüde tarafsız ve bağımsız olabilir ?” sorusudur. Bir diğer soru ise; uluslararası kuruluşlar olan AAOIFI veya IFSB standartları düzenlemeleri bu noktada gözardı edilmiştir ?

Gelinen nokta itibariyle, bankaların operasyonel faaliyetlerde banka yönetim kurullarının kendi hedef ve sorumluluklarını, “Danışma Kurulu”“ vasıtasıyla gerçekleştirebilme veya yönlendirilme kabiliyeti olduğu olasılığı bu düzenlemelerde gözardı edilmiştir. İlaveten, katılım bankalarının henüz  fıkhi bağımsız denetime de tabi olmadığı gözönüne alındığında bu konunun hassasiyeti daha da artmaktadır.  Son düzenlemeler, İslami prensiplere uyumu sadece faizsiz bankacılık ilke ve standartlarına ilişkin düzenlemeler yapmak ile kendisini sınırlayan bir katılım bankacılığı sektörü yapısını teyit etmekte sonuçlanmıştır. Yani; geçmişte olduğu gibi, “içe dönük, mevcut ile yetinen, pazar payı odaklı, yerel, nihai amaç olan insan ve toplum refahına hizmet etmekten uzak” bir katılım bankacılığı profili gittikçe daha da belirginlenmiştir. Son düzenlemelerde, katılım bankacılığının orijinal İslam finansı paradigmasına yaklaştırmak değil bunun yerine bankaların operasyonel işlemlerinde fonksiyonelliği tercih edilmiştir. Bu noktada, böylesi pragmatik iş yapış modelinin İslam ekonomisi teorisi ile uyumlu olmadığına da kuşku yoktur. Halbuki olması gereken, katılım bankacılığı sektörünün artık 1970’li yılların orijinal İslam paradigmasına doğru evrilen ve dolayısıyla da katılım bankacılığına ilişkin yapılan yasal düzenlemelerin de bu yönde gelişmesidir. Bu sayede, katılım bankacılığının imaj ve prestiji daha da güçlendirilebilirdi. Zira, katılım bankacılığının yeteri kadar bankacılık sektöründe pay sahibi olamamasına yöneltilen eleştirilen başında, bu bankaların geleneksel bankaların ürünlerini ambalajlarını değiştirerek müşteri sunmaları gelmektedir. Danışma Kurulu’na ilişkin bu ve benzeri yasal  düzenlemeler, bu algıyı ortadan kaldırabilmek bir yana daha da güçlenmiştir. Yani; paydaşlar tarafından katılım bankaları ile geleneksel bankalar fonksiyonel anlamda benzer kurumlar olarak görülmeye devam edecektir. Nihayetinde, katılım bankacılığına orijinal İslam paradigması açısından yaklaşan mesafeli bir grup dindar potansiyel müşterinin de sektöre kazandırılması fırsatı da ortadan kalmıştır. Dolayısıyla, mevcut durum ve gelişmeler bağlamında katılım bankacılığının perakende sektördeki payını arttırabilmesi de  zaman alacaktır.