Finansal Ekonomi Açısından Yatırım Projelerine Verilen Teşvik ve Garantiler
Ekonomiyi üç ayaklı bir masa olarak düşünelim. Bu masanın birinci ayağı üretim, ikinci ayağı bölüşüm ve üçüncü ayağı da tüketimdir. Üretim bacağını oluşturan yine üç unsur bulunmaktadır. Bunlar da sırasıyla emek, sermaye ve doğadır.[1]
Üç üretim faktöründen birisi olan sermaye doğayı satın alıp ya da kiralayarak üretim sürecine dahil ederken emeği de belli bir süreyle kiralayıp üretim sürecine katmaktadır.[2] Dolayısıyla üretim esas olarak sermayenin güdümünde emek ve doğanın sahiplenmesiyle yürütülen bir süreçtir. Şüphesiz bu süreç bir çok riske maruz kalmaktadır. Bu riskler hammaddeyle, emekle, sermayenin temin şekliyle, yerel ekonominin koşullarıyla ve diğer ülkelerin ekonomik koşullarıyla alakalı olabileceği gibi politik ve ekolojik de olabilmektedir. Ancak bu risklerin tamamı bir tarafa bırakılarak aşağıda üretim ile elde edilen katma değerin finansal ekonomi kapsamında ne şekilde paylaşıldığı üzerinde durulacaktır.
Finansal ekonomi ya da finansal yönetim esas olarak sermayenin getirisini ve/veya bizzat sermayenin kendisini maksimize etmenin yollarını irdelemektedir. Bu kapsamda finansal yönetim kısa ve uzun vadeli finansal yönetim şeklinde iki kısma ayrılmaktadır.
Kısa dönem finansal yönetim esas olarak işletmelerin kısa vadeli harcamalarının hangi finansal kaynaklarla karşılanacağını irdelerken karı maksimize etmenin önüne engel olarak ortaya çıkabilecek risklerden de korunmanın yollarını ortaya koymaktadır.
Uzun dönem finansal yönetim ise kullandığı finansman teknikleri ile esas olarak yatırım projelerinin mali fizibilitelerinin hazırlanması ve yatırım projelerine konulacak sermayenin getirisinin nasıl maksimize edileceğinin yöntemlerini irdelemektedir. Aşağıda bu yöntemlerden Net Bugünkü Değer yöntemi irdelenerek bunun nasıl ve ne tür maliyetlerle başarılabileceği izah edilecektir.
N t Dönemi Net Nakit Akışı
Net Bugünkü Değer (NBD) = å —————————————- – Yatırım Tutarı(YT)
t = 1 ( 1 + i )t
Burada N projenin ekonomik hayatını, t projenin ekonomik hayatının her bir yılını ve i ise projenin iskonto faktörünü ifade etmektedir.
NBD Formülüne dikkat edilirse NBD’nin maksimize edilmesi net nakit akışlarının arttırılmasına, iskonto oranının azaltılmasına, YT’nin azaltılmasına ve projenin ekonomik ömrünün uzatılmasına bağlıdır. Bunları aşağıda sırasıyla inceleyelim.
Net Nakit Akışı Nasıl Arttırılır?
Nakit akışları esas olarak proje kapsamında şirketin elde ettiği nakit girişleri (gelir ve borçlanma) ve nakit çıkışlarından (harcama ve borç ödeme) oluşmaktadır. Sermaye ve borçlanma hareketlerini saymazsak basitçe düşünülürse şirket esas olarak proje kapsamında ürettiği emtianın satışından nakit girişi elde ederken bu üretim sürecinde harcadığı paralar da nakit çıkışı olarak görülebilecektir. Bu da basitçe üretilen mamulün satış fiyatı ile üretim maliyeti (yatırım tutarı kısmından düşen pay hariç olmak üzere) arasındaki fark olarak görülebilecektir.
Bu farkın maksimize edilmesi üretimde kullanılan girdilerin maliyetlerinin azaltılmasına ve satış fiyatının arttırılmasına bağlıdır. Devlet teşviklerinin olmadığı bir ortamda bunun başarılması birçok faktöre ve riske bağlıdır.
Satış fiyatının yüksekliği yeni bir teknoloji ile sağlanan üretim, yeni bir icadın sağladığı avantaj, bir hastalık için bulunan ilacın üretim ve satışı sonucu sağlanabilecektir. Bu durumda maliyet pek önemsenmeyebilecek hatta üretim sırlarının korunması için maliyet arttırıcı tedbirler bile alınabilecektir. Bu tür rant projeleri en çok sermayeye olmak üzere, ülkeye ve bütün topluma yarar sağlar.
Ancak bu tür projeler oldukça nadirdir. Dolayısıyla satış fiyatını arttırmak çoğu zaman tekel olmakla mümkün olabilmektedir. Tekellere piyasa ekonomisi içerisinde eskisi gibi rastlanmadığından nakit akışının arttırılması maliyet kontrolüne indirilmektedir.
Bu kapsamda proje sahipleri yani sermayedar maliyet unsurunu kontrol ederek net nakit akışını ya da kar marjını arttırmayı hedefliyorlar. Bu da çoğu zaman maliyet unsuru olan işçilik, hammadde ve enerji giderinin azaltılması yoluyla mümkün olabiliyor. İşçilik giderinin azaltılması için ücretin düşük tutulması, fazla mesai ödenmemesi, kıdem tazminatının ayrılmaması yollarının aranması gibi yöntemlerle azaltılırken hammadde alımında ve enerji kullanımında ise teşvik ve sübvansiyonlardan yararlanılmaktadır.
Yani kısacası projelerin kendi doğaları gereği yaratacağı net nakit akışlarının arttırılması ancak üretimden emeğe ödenen payın azaltılması ve kamu kaynaklarıyla hammadde ve enerji maliyetlerinin azaltılmasıyla mümkün görünüyor.
İskonto Oranı Nasıl Azaltılır?
Finansal ekonominin iki bacağı vardır. Birisi getiri diğeri de risktir. Risk ne kadar yüksek ise beklenen getiri de o kadar yüksek olur; risk ne kadar düşük ise beklenen getiri de o kadar düşük olur. Bu oldukça adildir. Her yatırımcı kendi risk iştahına ve beklenen getiri düzeyine göre riskli projelere yatırım yapar ve dışarıdan bir müdahale olmadığı sürece bu adildir.
Yatırım projelerinde iskonto oranı olarak “beklenen getiri oranı” kullanılır. Dolayısıyla formülde görünen iskonto oranı yani “i” riskin bir fonksiyonudur. Risk ne kadar yüksek ise beklenen getiri oranı yani “i” de o ölçüde yüksek olur.
Yüksek beklenen getirili ve dolayısıyla yüksek riskli bir projeye yatırım yapan bir sermayedar başarılı olması halinde astronomik kar elde ederken başaramaması halinde bütün servetini de kaybedebilecektir. Bu tür projelere yatırım yapmak risk iştahına bağlıdır ve dolayısıyla yüksek kar elde etmek de adildir. Dikkat edilirse bu tür projelerde başarı bütünüyle projeden kaynaklanan risklerin başarılı şekilde yönetilmesine bağlıdır. Bu riskler yönetildikçe ve riskler bertaraf edildikçe projenin riski düşerken sabit kalan yüksek beklenen getirisi ise projenin sahibine astronomik kazançlar sağlayabilecektir.
Ancak bazen bu tür riskli projeler devlet tarafından teşvik, sübvansiyon ve hasılat garantisiyle risksiz projelere dönüştürülebilmektedir. Adil olmayan budur. Buna en güzel örnekler Havalimanı, otoyol, köprü, şehir hastaneleri gibi Kamu Özel İşbirliği projeleri olarak gösterilebilecektir.
Yatırım Tutarı Nasıl Azaltılır?
Bir projenin yatırım tutarı arsa, bina, teknoloji, patent, ruhsat vs. harcamalardan oluşmaktadır. Normal şartlarda yatırım tutarını azaltmak oldukça zordur. Eğer teknolojiyi kendin geliştirirsen önemli miktarda yatırım maliyetinden tasarruf edilebilecektir. Ancak bu sefer de araştırma geliştirme giderleri yatırım tutarına eklenecektir.
Dolayısıyla yatırım tutarının düşürülmesi sermayedarın münferit çalışmalarıyla pek mümkün değildir. Ancak devlet tarafından arsa tahsisi ve diğer harcamalar için de hibe ve yatırım indirimi ile yatırım tutarının düşürülmesi mümkün olmaktadır. Stratejik yatırımlar için bu tür hibe, teşvik ve indirimler gayet doğaldır. Stratejik olmayan yatırımlar için bu tür imkanların sermayedara sunulması ise kamu kaynaklarının israfına neden olacaktır.
Projenin Ekonomik Ömrü Nasıl Uzatılır?
Projelerin ekonomik ömürleri yatırımda kullanılan bina ve teknolojinin ömrüne bağlı görünmekle beraber çoğu projenin ekonomik ömrü esas olarak sağlanan ruhsatın ömrüne bağlıdır. Bir de üretilen ürünün toplumda gelecekte de ihtiyaç duyulan bir ürün olup olmayacağına bağlıdır. Mesela köprü ve otoyollar gelecekte ulaşım araçlarının değişmesiyle ihtiyaç duyulmayan yatırımlara dönüşebilecektir. Bu nedenle her projenin ekonomik ömrü o projenin özelinde incelenmesi gereken bir kavram olduğunu ifade etmek isterim.
Devlet Tarafından Verilen Yatırım Teşvikleri ve Hasılat Garantilerinin Finansal Ekonomi Açısından Değerlendirilmesi
Yukarıda izah edildiği gibi devlet tarafından verilen teşvik ve garantilerle iki şey sağlanmaktadır. Bunların ilki projelerin risklerinin azaltılması, diğeri de projelerin net nakit akışlarının arttırılmasını sağlamaktadır. Dolayısıyla proje sahiplerine yüksek düzeyde rant sağlamaktadırlar. Devlet tarafından verilen teşvik ve garantiler sermayedara kaynak transferi yoluyla rant sağlamaktadır.
Bu tür rant sağlama faaliyetleri stratejik sektörlere ve projelere yönelik olduğunda toplum yararı düşünülerek adil olarak görülebilecektir. Yine de bu tür stratejik projelerin devletin kurumları eliyle yapılması daha anlamlı ve kamu vicdanına da daha uygun olacaktır. Zira harcanan ve ranta konu edilen kamu kaynağıdır ve vergi yoluyla halkın bizzat kendisinden toplanmaktadır.
Öte yandan bu tür teşvik ve garantilerin stratejik olmayan sektörlere verilmesi piyasada risk ve getiri dengesini bozarak ülkede yatırım ortamını zedelemektedir. Bu tür teşvik ve garantiler siyasi amaçlarla verildiğindeyse sadece yatırım ortamı değil aynı zamanda kamunun finansal dengesi de bozulur ve ülke kaynaklarının en verimsiz şekilde israf edilmesine neden olur. 02 Ekim 2020
Prof. Dr. Mehmet Hasan Eken
Not: Bu bildiri ilk olarak 16 Ekim 2012 günü Finans Kulüp ve GÜSOD tarafından ortaklaşa düzenlenen çalıştayda sunulmuştur.
[1] Bazı kaynaklarda girişimci de bir üretim faktörü olarak düşünülmektedir.
[2] İnsanlık tarihinde emeğin kaynağı olan insanın da meta olarak sermaye tarafından köle olarak üretime dahil edildiği bilinmektedir.