Açık Bankacılık (Open Banking)

23 Kas    Makale

Açık Bankacılık (Open Banking)

Bilindiği üzere bankacılık esas olarak güven ve gizlilik üzerine kurulu bir müessesedir. Siz güven duyduğunuz için paranızı bankaya emanet edersiniz (mevduat hesabı açarsınız) ya da ihtiyaç duyduğunuz krediyi sürekli olduğuna inandığınız bankacılık sisteminden temin edersiniz. Bu çift yönlü ilişkinin süresi uzadıkça bankacılık sisteminde sizin parasal faaliyetlerinize ilişkin kişisel (bireysel ya da kurumsal) tercihlerinize ait bilgiler oluşmakta ve depolanmaktadır.

Bu veriler önemli mi?

Sadece şahsi verinizin kıymeti elbette sınırlıdır. Ancak bir ülkedeki bütün bireysel ve kurumsal kişilerin finansal tercihlerine ilişkin veri elbette çok büyük bir önem taşımaktadır. Dünya ölçeğinde ise bunun önemi daha da artmaktadır.

Bu veriler klasik bankacılık sisteminde bankalar tarafından muhafaza edilmekte ve hiçbir otorite ile paylaşılmamaktadır. Bu veriler belli şartlarda sadece yetkili kuruluşlara (gözetim ve denetim otoritesi) ve mahkeme kararına binaen bilirkişilere verilebilmektedir. Ki bu kişiler de bu verileri korumak ve kimseyle paylaşmamak zorundadırlar. “Bankacılık Sırrı” olarak tanımlanan bu kavram bankaların güven kuruluşu olma özelliklerini güçlendirmektedir.

Açık Bankacılık (Open Banking) ile bu verilerin yetkilendirilmiş teknoloji firmalarının (FinTech) erişimine açılması hedeflenmektedir.

Bununla sağlanmaya çalışılan nedir?

Veri paylaşımı ile bireysel bankacılık müşterilerine (tüketicilere) finansal kararlarında yardımcı olunması amaçlanmaktadır. Yani en yüksek getirili mevduat hesabı, en düşük maliyetli kredi, en uygun vade vs. konularında tüketicilerin doğru tercihte bulunmaları sağlanacak ve böylece bireysel bazda finansal kararların faydasının bireyler için maksimize edilmesi sağlanacaktır. Teknoloji firmaları bu tavsiyeleri çok düşük bir ücretle, hatta bedava verebilecektir.

Eğer bir ülkede bireyler (hane halkı) finansal kararlarını doğru alırlarsa mali bünyelerinin sağlam bir yapıya kavuşması da kuvvetle muhtemel olacaktır. Hane halkı sağlam mali yapıya sahip olduğunda ülkenin de mali bünyesinin (kısmen de olsa) sağlam bir yapıya ulaşması daha kolay olacaktır. Bu konuda daha pek çok olumlu hususa değinmek mümkündür. O zaman ne bekliyoruz?

Avrupa Birliği, Birleşik Krallık ve daha pek çok ülkede bu konuya ilişkin düzenlemeler hazırlanarak yetkilendirilmiş kuruluşlar da belirlenmeye başlanmış, hatta belirlenmiştir. Muhtemeldir ki bu teknoloji çağında yakın zamanda bütün ülkelere yayılacaktır. Türkiye’de de bu durum en azından tartışılmaya başlanmıştır.

Buraya kadar Açık Bankacılığı izaha ve yararlarını anlatmaya çalıştım. Pekiyi sahip olduğu verileri paylaşıma açan bankalar kazanç sağlayacak mı? FinTech firmaları bu verileri başkalarıyla paylaşacak mı? Ya da bu verileri başka amaçlarla kullanacaklar mı? Bu alanlarda ortaya çıkan sorular henüz cevaplanmış değil.

Öte yandan yaşadığımız bu teknoloji çağında hemen hemen her bireyin sosyal medya hesapları bulunmaktadır. Bu sosyal medya hesaplarıyla bireyin farklı bir yönüne ilişkin veriler depolanmaktadır. Mesela Facebook ile ilişkin durumu hakkında, Instagram ile yaşam tarzı hakkında, Twitter ile siyasi eğilimle ilgili bilgi, LinkedIn ile de kariyer durumuyla ilgili veriler toplanarak yeri geldiğinde kullanılmaktadır. Cambridge Analytica vakası bununla ilgili en iyi örnek olarak akla gelmektedir.

Pekiyi bireyler hakkında toplanan bu verilere baktığımızda eksik veri olarak geride ne kalmıştır? Bildiniz! Finansal durum ve finansal tercihlere ilişkin bilgi eksik. Bu bilgi de Açık Bankacılık ile toplandığında eksik parça da tamamlanmış olacaktır.

Pekiyi bütün bu veriler bir firmanın elinde toplandığında ne olacak? İşte buna verilecek cevap kolay değil. Ancak her türlü verinize sahip bu teknoloji firmaları bu durumda beyninizi ele geçirmiş (beyniniz hack edilmiş) olmayacak mı?

Bu konunun çok iyi araştırılması ve incelenmesi lazım. Ondan sonra Açık Bankacılık’a Türkiye’de ya da herhangi bir ülkede izin verilip verilmemesine ilişkin karar alınmalıdır.

Prof. Dr. Mehmet Hasan Eken

Not: Bu yazı 8 Kasım 2019 tarihinde Gaziantep’te yapılan IERFM Kongresinin kapanış oturumunda yaptığım konuşmadan alınmıştır.